Ana içeriğe atla

Hiçbir Şey Bilmediğini Bilen Adam


Bir adam düşünün, sadece “çok soru sorduğu için” öldürülüyor. Hayalinizde canlanmıyor değil mi? Günümüzde bunu bir suç olarak düşünmek bile trajikomik gelirken, Sokrates 2400 yıl kadar önce Atina’da tam da bu sebeple ölüme mahkum edildi. Gençliğinde askerdi, orta yaşlarda pazar yerinde insanlara tuhaf sorular sorardı. Soruları basit gibi görünürdü, ama öyle değillerdi. Sokrates, insanların bildiklerini düşündükleri şeyleri gerçekten bilmediklerini tekrar tekrar kanıtlardı. İnsanların gerçekte anladığı şeyin sınırlarını açığa çıkarmayı ve yaşamlarının temeli yaptıkları varsayımları sorgulamayı seviyordu. Herkesin ne kadar da az bildiğini fark etmesiyle son bulan diyalog, onun için bir başarıydı.


Sokrates hiçbir şey bilmiyormuş gibi konuşarak, insanları mantığını kullanmaya zorlardı. Cahili oynardı. Buna “Sokratesçi ironi” denir. Bu şekilde sürekli Atinalıların düşünce biçimlerindeki boşlukları ortaya çıkarıyordu. Meydanın tam ortasında Sokrates’le bir karşılaşma, alaya alınıp herkesin içinde gülünç düşürülme anlamına gelebilirdi.

Sokrates’ten sonraki bütün filozoflar, Sokrates’in büyük ve küçük ardılları olarak nitelendirilir. Bunun nedeni, Sokrates’in kendisinden önceki felsefenin yörüngesini, çeşitli toplumsal ve kültürel koşulların da etkisiyle, değiştirmesi ve bununla kendisinden sonra gelen filozoflar için gerekli çıkış noktalarını hazırlamasıdır. Bu ise, Sokrates’in, insanın, uygarlık tarihinde doğaya karşıt olarak kazandığı her tür başarının temelinde bulunan, ruhunu keşfetmesiyle olanaklı olmuştur. Sokrates’in keşfettiği ruh,  insan bedeninin aşağılanması pahasına yüceltilen bir ruh değildi. Onun sözünü ettiği ruhu anlamanın tek yolu ruhu bedenle birlikte ve tek bir insan doğasının iki ayrı yanı olarak ele almaktır. Sokrates’in düşüncesinde fiziksel insanla psişik insan arasında en ufak bir karşıtlık yoktur.

Sokrates’in çok önemli bir özelliği neyin bilinip, neyin bilinmeyeceğine ve temelleri hiçbir zaman sorgulanamayacak bir bilginin peşine düşme tehlikesine ilişkin olarak sahip olduğu sağlam sezgisiydi. O, kendisinden önceki bütün bir doğa felsefesini, dogmatik ve yararsız olduğu gerekçesiyle bir köşeye attı. Ona göre kendi yüreğindeki vahşi ve hayvansı arzuları ehlileştirmiş olan bilge kişi kendine yeter biri olup, hiçbir şeye gerek duymayan Tanrı’ya en yakın kişidir. Sokrates, hiç kimsenin bile bile kötülük yapmayacağını; kötülüğün, bilginin eksikliğinden ileri geldiğini söylemiştir.


Sokrates’i böylesine bilge kılan şey, durmaksızın soru sorması ve düşüncelerini tartışmaya daima istekli olmasıdır. Yaşamın ancak ne yaptığınızı düşünürseniz yaşanmaya değer olduğunu söyler. Ona göre “Sorgulanmamış bir varoluş koyunlara uygundur, insanlara değil.”

Sokrates’e göre üç tür insan vardır:
Birinci tür insan: Bilmediğini bilmeyen insan. Bütün kapılarını kendi eliyle kapatıp uykuya dalmıştır. Uyuyan insan hiçbir şeyi öğrenip anlayamaz, bilip tanıyamaz, ancak geçireceği bir şokla uyanabilir.
İkinci tür insan: Bilmediğini bilen insan. Uykudan uyanarak eksikliğini fark eden, kararlı bir şekilde eksiklerini tamamlamaya arzulu ve uyanan insandır. Süreç içerisinde kendini geliştirip olgunlaşacaktır.
Üçüncü tür insan: Bildiğini bilen insan. Buna uyanık ve olgun-kamil insan da denebilir. Bu özelliklere sahip bir insan, varoluşun, hayatın anlamını sezip, arzularını ve nefsini bu anlama uygun bir şekilde yönlendirebildiği ölçüde huzuru ve mutluluğu elde edebilecektir.

Atinalılar Sokrates’e Platon kadar değer vermiyorlardı. Pek çok Atinalı; Sokrates’in tehlikeli olduğu ve kasıtlı olarak hükümete zarar verdiği düşüncesindeydi. Sokrates 70 yaşındayken Meletos tarafından mahkemeye verildi. Sokrates’in Atina tanrılarını ihmal ettiği ve onların yerine yeni tanrılar koyduğunu, ayrıca Atina’nın gençlerini yoldan çıkararak onları otoriteye karşı gelmeleri için teşvik ettiğini söylüyordu. Pek çok Atinalı onun cezalandırılması gerektiğine inanıyordu. Suçlu olup olmadığına dair yapılan oylamada 501 yurttaşın yarısından biraz fazlası onu suçlu buldu. Sokrates istese onları ikna ederek ölümden kurtulabilirdi. Ancak yanlış bir şey yapmadığını ve Atinalıların onu cezalandırmak yerine ömrü boyunca bedava yemekle ödüllendirmeleri gerektiğini söyleyerek onları daha da kızdırdı. Bu pek de hoş karşılanmadı.

Kendisini savunmasında bir atsineği olarak betimledi:
“Yavaş olan ve dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak için Tanrı’nın tebelleş ettiği bir atsineğini kolay kolay bulamazsınız. Ben Tanrı’nın devletin başına sardığı bir atsineğiyim, her yerde sürekli olarak üzerinize yapışır, sizi uyandırır ve kınarım. Varoluş gayem sizin miskin bedenlerinizin üzerine konarak hepinizi uyarmaktır. Sizler kuyruğunuzu oynatıp beni uçmaya mecbur bırakmak suretiyle uzaklaştırmaya çalışsanız da ömrüm birinizin bedeninden yükselip bir diğerine konmakla nihayet bulacaktır. Benim gibi bir başkasını da kolay kolay bulamazsınız ve bu yüzden sizlere beni sakınmanızı ve Tanrı, size acıyıp benim yerime başka bir atsineği gönderinceye kadar öldürmemenizi salık veririm.”

Rivayete göre Sokrates, baldıran zehrini içmeden az önce bir öğrencisinin elinde tanımadığı bir müzik aleti görür. “Bana bunun nasıl çalındığını anlat.” der. Öğrencisi üzgün bir şekilde, “Öğreteyim ama Sokrates, sanırım bunu çalıp keyif alacak zamanın olmayacak.” yanıtını verir öğretmeninin bu talebine. Sokrates ise “Evet bunu çalıp keyif alacak zamanım yok ama öğrenmenin keyfi var ya!” der. Çünkü Sokrates’e göre özgür akıl her şeyi araştırmak, tanımak ve açıklamak ister.

Sokrates karısı ve üç oğluyla vedalaşır, sonra öğrencilerini etrafına toplar. Eşiyle vedalaşması sırasında kadıncağız ağlayarak “Ah, bu kötü adamlar seni haksız yere öldürecekler.” der. Sokrates ise karısına şöyle yanıt verir: “Evet, haksız yere öldürecekler. Haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?”

Cevaplaması zor sorular sormadan, sessiz sedasız yaşamaya devam etmek gibi bir seçeneği olsa bile bunu kabul etmektense ölmeyi yeğlerdi. Her şeyi sorgulamayı sürdürmesini söyleyen bir iç sese sahipti ve ona ihanet edemezdi. Ölüme giderken şöyle dedi: “Ayrılık vakti geldi, yollarımız ayrılıyor! Benimki ölüm, sizinki yaşam… Hangisinin daha iyi olduğunu ancak Tanrı bilir.” Bardakta hazır olan zehri içti. Kısa bir süre sonra öldü.


Cevaplaması zor sorular sormadan, sessiz sedasız yaşamaya devam etmek gibi bir seçeneği olsa bile bunu kabul etmektense ölmeyi yeğlerdi. Her şeyi sorgulamayı sürdürmesini söyleyen bir iç sese sahipti ve ona ihanet edemezdi. Ölüme giderken şöyle dedi: “Ayrılık vakti geldi, yollarımız ayrılıyor! Benimki ölüm, sizinki yaşam… Hangisinin daha iyi olduğunu ancak Tanrı bilir.” Bardakta hazır olan zehri içti. Kısa bir süre sonra öldü.

Sokrates’in ölümünden sonra, Platon, Sokrates’in ilkelerine bağlı kalarak felsefe öğretmeye devam etti. Ölüm ve yaşam hakkında Sokrates’in görüşü şöyleydi: “Bir şey küçülüyorsa demek ki öncesinde büyüktü. Canlı ve ölü de böyledir. Canlıyken ölüyorsa, tekrar canlı hale geçebilir. Karşıtlar yasası tüm doğada geçerlidir.”

Kaynaklar

Versenyi, L. (2010) Sokrates ve İnsan Sevgisi, s. 7-8

Warburton, N. (2016) Felsefenin Kısa Tarihi, s. 10-15

Yüksel, B. (2015) Apelasyon e-dergisi, sayı: 306

Gaarder, J. (1991) Sofie’nin Dünyası, s. 70

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elementler Hakkında

Hepimiz duymuşuzdur "Ay hava grubuna güven olmaz" ya da "Ateş baskın kişinin öfkesinden kaçacaksın" gibi gelenneme cümlelerini. Çoğu kişi Güneş burcunun hangi elementi temsil ettiğini bilse de daha fazlası hakkında fikir sahibi olmak için elementlerin neler ifade ettiklerini öğrenmek gerekiyor. Buyrun o halde :) Antik Yunanlılar varlıkları dört elemente ayırmış ve dünyadaki her şeyin bu dört kategoriden birine sığabileceğine ya da bunların birleşiminden oluşabileceğine inanmışlardır. Onlara göre ateş, su, toprak, hava olarak bildiğimiz bu dört element baktığımız her yerde görülebilirdi. Bu inanışa göre fiziksel varlığımızın yani dünyadaki formumuzun toprak, duygusal varlığımızın su, düşüncelerimizin hava ve spiritüel yönümüzün ateş elementini temsil ettiği söylenebilir. Astrolojide evlerin veya burçların her biri, bir elementle bağlantılıdır. Dört elementin temsil ettiği toplam on iki burç ve on iki ev bulunur. 2-6-10. ev (boğa, başak, oğlak) toprak element

Aşk, Zenginlik ve Zarafet: Astrolojide Venüs

İsmini Roma mitolojisindeki Venüs’ten almıştır, mitolojide güzellik tanrıçasıdır. Çok parlak bir gezegen olduğu için bu gezegene Venüs adı verildiği düşünülmektedir. Venüs (Yunan mitolojisinde Afrodit), denizin köpüklerinden bir istiridye kabuğu içerisinde doğmuştur ve olağanüstü güzellikte bir kadındır.   Astrolojide Venüs; aşkı, ilişkileri ve kişinin yaratıcılık gücünü gösterir. Evlerdeki ve burçlardaki anlamlarına bakalım :) Venüs koçta veya 1. evde kişinin doğrudan/açık davranmasını ve maskülen hareketleri olabileceğini gösterir. Venüs koçların sabırlı olmaya ihtiyacı olabilir. İkili ilişkilerde hak ve adalete takıntılı olmayı ifade eder. Stratejilerde ani davranma ve mağduriyet yaşanabilir. 2. ev veya Venüs boğa lüks yaşam ve para anlamında güç verir. Kişi ikili ilişkilerde görselliğe önem verir ve estetik düşkünüdür. Venüs boğa konumu maddi olanaklar, manevi değerler ve parasal anlamda şanstır. 3. ev veya Venüs ikizler iletişim kurarak, başkalarına sorarak ilişkisini yü

Venüs'ün Açıları

Romantik ilişkilerin ve kazançlarımızın yöneticisi Venüs'ün haritada diğer gezegenlerle yaptığı açılar da birçok açıdan kişiye yol gösterici olabiliyor. Bu açıları inceleyelim, fikir sahibi olalım :) Venüs’ün Güneş’le üçgen açısı varsa kişi popüler ve ön plandaki kişilerle ilişkiler kurabilir. Parasal anlamda olumlu bir potansiyeli gösterir. Venüs akrep ve Güneş yengeçteki gibi özel konumlarda ise kişinin içe dönüşünü ifade edebilir. Venüs-Ay üçgeni anneyle ilişkideki sorunların çözülmesi gerektiğini gösterir. Bu ilişkiden gelen temel güven sorunları olabilir. Venüs-Ay kavuşumu veya üçgeni evlilik için oldukça olumludur, uzun ömürlü evlilik işaretlerinden biri olarak değerlendirilir. Venüs’ün Merkür’le kavuşum ya da üçgen açıları ikili ilişki ve evlilikte iletişimi güçlü bir partnere ihtiyacı gösterir. Yazılı veya sözlü iletişim, paylaşım bu kişi için çok önemlidir. Venüs-Mars üçgeni ya da kavuşumu kişinin herkesle çok rahat arkadaş olabilen birisi olduğunu gösterir, harek