Mitoloji öyküleri, özellikle Rönesans döneminde İtalyan halkı içindeki okumuş tabaka tarafından sevilmeye başlandı. Bu öyküler, onlar için hoş ve eğlenceli masallar olmaktan çok daha fazlasıydılar. İtalyan halkı antik çağdaki insanların zekalarının üstünlüğüne inanıyordu ve inanışlarına göre bu mitolojik öyküler doğadaki gizemli olaylar hakkında bazı gerçeklik payı taşıyordu. Bu insanlara göre Venüs’ün doğuşunun öyküsü, tanrısal güzellik bildirisini yeryüzüne getiren gizemin sembolüdür.
Tablo, güzellik tanrıçası Venüs’ün (Afrodit olarak da bilinir) doğumunun ardından sahile savrulduğu anı simgeler. İtalyan ressam Sandro Botticelli tarafından Floransalı Medici ailesine, Castello’daki köşkleri için 1485 yılı dolaylarında yapılmıştır. Eser ahşap üzerine suluboya tekniğiyle resmedilmiştir.
Yunan mitolojisine göre Venüs, Dev Kronos’ un babası Uranüs’ü hadım edip cinsel organını okyanusa fırlatmasıyla su yüzeyinde oluşan köpüklerden doğmuştur. Resimde, gül yağmuru ortasında rüzgar tanrıları tarafından kıyıya uçurulan bir deniz kabuğu üzerinde denizden çıkmaktadır.
İki rüzgar tanrısından biri olan Zephyrus, Venüs’ü kıyıya doğru üfler.
Karaya ayak basmak üzereyken, Hora’lar ya da Nympha’lardan biri, erguvan kırmızısı bir pelerinle onu karşılar.
Sağdaki koyu yeşil yapraklı altın rengiyle vurgulanan portakal koruluğu, mitolojideki “Hesperides Bahçesi”ni temsil etmektedir
Aşk ve güzellik tanrıçası olarak bilinen Venüs’ün; Khryseis, Anadyomene, Kipris gibi birçok adı daha vardır. Anadyomene adı Yunanca “sudan çıkıyorum” anlamına gelen “anadyomai”den türemiştir.
Botticelli’nin Venüs’ü öylesine güzeldir ki bu resme bakarken; boynunun doğal olmayan uzunluğunu, aşağı sarkan omuzlarını, sol kolunun vücuduna garip bir şekilde bağlanmış olmasını fark etmiyoruz bile. Sanatçının burada yaptığı, çizgisinin zarifliğini keşfetmek ve doğaya biraz da olsa karşı gelmek pahasına, resminin güzelliğini ve ahengini ön plana çıkarmaktı. Sanatçının irdelemekten çok eserine bakan kişiye estetik bir haz vermeyi amaçladığı söylenebilir.
Rönesans döneminde “ruh” kavramı önemli bir olgu olarak ressamları etkilemiş, sanatçılar kendilerini “dünyanın ruhunun bir parçası” olarak hissetmişlerdir. Venüs de bu anlayışa uygun bir biçimde tuvalden; gözleri, durgun suların derinliklerinden daha derin, yüzünde ise “tanrısal” şefkat ile dinginlikle bize bakarken betimlenmiştir.
Bu dönemdeki diğer ressamlar gibi Botticelli de eserlerinde temel ölçüt olarak simetrik uyumu ve oran-orantı ilkelerini kullanmıştır. Venüs’ün duruşundaki zarafet ve dengeli uyum, sanatçının bu ilkeleri nasıl titizlikle uyguladığını bize gösteren iyi bir örnektir. Daha çok mitolojik ya da kutsal kişiliklerin üzerinde uygulanan bu yöntem figürlerin doğaüstü güzelliklerini, zarafetini ve kusursuzluğunu vurgulamak için kullanılan en önemli araçlardan biri olmuştur.
Rönesans döneminin başlıca sembolleri arasında gösterilebilecek bu eser, günümüzde Floransa’daki Uffizi Galerisi’nde sergilenmektedir.
Kaynaklar
Doğan, S. (2017) “Antik Yunan Felsefesinde “Güzel” Kavramı ve Rönesans Resim Sanatına Yansıma Biçimleri”, Journal of Awareness (JoA), s. 455
Gombrich, E. H. (1994) Sanatın Öyküsü, s. 264
Krausse, A. C. (2005) Rönesanstan Günümüze Resim Sanatının Öyküsü, Literatür Yayıncılık, s. 57
Smith, P. (2009) Rönesans ve Reform Çağı, İş Bankası Kültür Yayınları, s. 207
Yorumlar
Yorum Gönder